Her sabah heyecanla uyanmak
27.01.2022
Geçen hafta akşam yemeğinde baldızımla sohbet ediyorduk.
Yurt içi ve dışındaki yatırımlarımızı, okulu, restoranı, İstanbul’u, Moskova’yı, Lizbon’u konuşurken, laf arasında çok sihirli bir cümle kurdu ve dedi ki: “Her sabah heyecanla uyanmak ne kadar güzel değil mi?”
Genelde şöyle oluyor; konuşmalar bir kulağımdan girip aynı hızla öteki kulağımdan vücudumu terk ederken birdenbire bir kelime ya da bir cümle doksan derecelik bir viraj alarak beynime saplanıyor.
Tabi kimse farkında değildi ama benim için yemek orada bitti.
O andan itibaren artık yemeğin devamında ya da arabada yolda, evde duşta ya da yatakta, hatta belki rüyamda… Sabah heyecanla uyananlar, uyanmayanlar, neden uyanmayanlar, ne yapsalar da uyansalar, onları uyandırmak için ne yapılabilir, ne yazılabilir, kimler neden heyecanla uyanıyorlar, kimler neden hiç heyecanla uyanamıyor, ben neler yapıyorum, düşünmekten bittim.
Bu hafta sonunu dinlenmeye ayırmıştım, iş yok, eğlence yok, otomobil yok, yemek yok, arkadaş yok, spor yok, yazı yok, bilgisayar yok, hobi yok, sadece dinlenmek. Müzik bile istemedim. Belki biraz kitap (onu da istemiyorum da çok birikti listem), biraz da ‘boş‘ televizyon.
Tam anlamıyla yükte hafif, pahada ağır bir kitap var elimde, tavsiye ederim. İş Bankası Kültür Yayınları’ndan ‘Kendime Düşünceler’. Filozof imparator lâkaplı Marcus Aurelius’un MS 170’de çıktığı seferde yolda yazmaya başladığı ‘iç dünyası‘.
Kitap okuyup televizyon seyrettiğimde de dinlenemiyorum aslında. Hiçbir şey yapmamam lazım ama o zaman da boşluğa baktığımı görenler ‘deli‘ diyor.
Kitap ya da televizyonda okuduğum, gördüğüm, işittiğim şeyler de beni çoğunlukla düşünmeye itiyor ve bazen bunları bile düşünmek istemiyorum.
Son zamanlarda yeni bir huy edindim; sabah uyanıyorum, saati sesli olarak telefonuma soruyorum ve aldığım cevaba göre 20 dakika – yarım saat gözlerimi açmadan kendimi dinliyorum.
Neyse ne diyordum? Kitap.
Kitabı anında hüpletince bir de yeni çıkan film ve dizilere bakayım dedim.
Pandeminin ilk günlerinde Teri ile seyrettiğimiz düzgün bir dizi vardı ‘Ozark‘ diye; baktım yeni sezonu çıkmış, hadi dedim biraz bakayım buna da kafam boşalsın.
Derken bir cümle de oradan çıktı başıma bela.
“Hayatımın boktan olduğunu bilecek kadar akıllıyım ama kendimi bu bokluktan kurtaracak kadar akıllı değilim” dedi kız yanındakine.
Son zamanlarda duyduğum ve en beğendiğim durum özeti.
Tabii cümlede bahsi geçen ilk kısmı da bilemeyenler var ama zaten onlara da yapacak bir şey yok.
Gelelim cümlenin ikinci kısmına, yani ikinci kısmın muhatabı kesime.
Alışkanlıklarına esir olanlar, yön değiştirmekten korkanlar, heyecandan kaçanlar, mantıktan biraz olsun çıkıp risk almayanlar ve tabii ki sayılı günlerini tek tek boşa harcayanlar.
Ya da parasızlığa, zamansızlığa, krizlere, afetlere ya da benzer bilimum olumsuzluğa yaslanan ve hep başka bir kabahatli bulanlar.
Ya da tüm vaktini o ne zaman olduğu belli olmayan ‘ileride gerekecek güvence‘ için para biriktirmek ya da para çalıştırmakla geçirip hayatın güzelliklerini ıskalayanlar.
Belki de tüm suç çocukluğumuzda önümüze konan Monopoly oyununda.
Şimdi çoğunuzun, “Söylemek kolay ama yapması değil” dediğini duyar gibiyim.
Bazılarımız için (mesela ben) bir anda alınabilecek kararlar olabiliyor bunlar, ama bazılarımız için o fikri hazmetmek ve toplam hedefi zamana yaymak gerekebiliyor.
Ben kararı o an alıp anında acayip hayaller kurup gerekli yapıyı ve gerekli ekibi kafamda kurgulayıp sonra da gerçekten kurup sabırla sonuca yürüyen bir zihniyetteyim. Ne pahasına olursa olsun.
Ama siz farklı olabilirsiniz ve büyük hamlelerle düşünmek yerine “Şimdi neredeyim ve elimde ne var” diye başlayıp “Peki şimdi ne yapabilirim”lerle hep bir sonraki uygun adımı düşünüp yol alabilirsiniz; bilemiyorum.
Eminim milyonlarca farklı kombinasyon vardır ve herkes kendine göre bir hareket yöntemi bulabilir.
Belki her yeni adım sizi motive eder ve bir sonrakine daha da kararlılıkla götürür ve değişiklikler oradan başlar.
Belki de ne yapsanız olmaz, ne denediyseniz gerçekten olamıyordur.
Ama en sonunda geriye dönüp baktığınızda “Elimden gelen her şeyi yaptım mı? Evet yaptım” demek bile sonuçların en güzeli olabilir.
Zaten bunun adına da yaşamak deniyor.
Yaşamaktan da korkuyorsanız ben ne diyeyim?
Ben bu tür kararları daha kolay alabiliyorum, birileri belki biraz daha zorlanıyordur; bende risk mevhumu diye bir şey yok, belki birileri çok daha çekingendir; ama bu farklılıklarımızın hiçbiri istediklerimizi yapamayacağımız ya da yapmaya gayret edemeyeceğimiz anlamına gelmiyor.
Başarı, ne yapmak istediğini bilmek, hedefi belirlemek ve ona doğru ilerlemektir bence. Sonucu ne olursa olsun inanın yolda da mutlu oluyorsunuz.
Ha ille tutkulu olduğunuz bir şey de aramanıza gerek yok, yaptığınız işe tutkunuzu yansıtın tamamdır.
Babamın çok çok çok sevdiğim bir deyişi vardı: “İster başaracağını düşün ister başaramayacağını, sonunda ikisinde de haklı olan sen olacaksın.”
Unutmayın lütfen, hiçbir zaman geç değil.
Boşverin etrafınızdaki hiçbir şey başaramamış insanların ne dediğini.
Bugün bu yazdıklarımı düşünün ve yarın sabah heyecanla uyanıp başlayın bir şeyleri değiştirmeye.
Tebrik:
Sébastien Loeb’e şapka çıkartıyorum. Bir insan evladının neler yapabildiğini görün, sonra da 04.02.2021 tarihli yazımı kızmadan ve sabırla tekrar okuyun lütfen.